Yazılardan Haberdar Olun

E-mail Adresiniz :

31 Ağustos 2009 Pazartesi

BEZELYELİ ŞEHRİYE ÇORBASI




Merhabalar,

Pazar günü annem yemekleri yaptıktan sonra menüde çorba olmadığını gördüm. Ramazanda çorbasız sofra olmaz diyenlerdenim. Evde bulunan malzemelere bakarak aşağıda tarifi bulunan çorbayı yaptım. Gayet lezzetli olduğunu görünce sizlerle paylaşmak istedim.


BEZELYELİ ŞEHRİYE ÇORBASI


Malzemeler:


  • Domates salçası
  • Sıvı yağ
  • Taze iç bezelye
  • Tel şehriye
  • Pilavlık bulgur
  • Et su veya et suyu veya tavuk suyu
  • Limon
  • Taze maydanoz
  • Sıvı yağ
  • Tuz


Yapılışı :

Domates salçasını sıvı yağda kavurun. Üzerine yeteri kadar su koyup, bezelyeleri içine atın. Etsu koyacaksaniz bu aşamada eklemelisiniz. Ya da tamamen tavuksuyu / etsuyu ile pişirebilirsiniz. Bezelyeler pişene kadar kaynatın. Bezelyeler piştikten sonra içine tel şehriye ve pilavlık bulguru ekleyin. 15 dakika kadar sonra pişmiş olacaktır. Hem salça hem de etsuyu koyduğum için tadına baktıktan sonra tuzunu ekledim.


Servis yaparken içine limon sıkabilir ve üstüne kıyılmış maydanoz serpebilirsiniz.


Afiyet Olsun,


Gece Mavisi Fatoş


Notlar :

  • Ben bulgur sevdiğim için bulgur ekledim, sadece şehriye ve bezelye ile yapılabilir.
  • Miktarlari belirtmedim çünkü kişi sayısına ve çorbayı nasıl bir yoğunlukta istediğinize göre buna siz karar verebilirsinz.

30 Ağustos 2009 Pazar

KIYMALI BÖREK






Bizim evde her zaman kıymalı börek çok sevilir. Kilo sorunlarımızdan dolayı artık pek yapmıyoruz. Bugün yapınca hemen fotoğraflarını çekerek tarifini yazmayı istedim.

Herkese iyi ramazanlar,

KIYMALI BÖREK

Malzemeler

5 adet yufka
2 adet yumurta
Yarım çay bardağı sıvıyağ
1 su bardağı yoğurt

İçinin malzemeleri

Yarım kilo kıyma
Tuz
Karabiber
Yarım çay bardağı sıvıyağ
4 adet kurusoğan
4 diş sarımsak
1 tane taze yeşil biber
1 tane taze kırmızı biber ( közleme için kullandıklarımızdan)
Biraz taze maydanoz
Bir çay kaşığı toz şeker

Yapılışı

Kıymayı tencereye koyun, tuz ve karabiberi ekleyerek kavurun. Bu arada soğan, sarımsak ve biberleri küçük küçük doğrayın. Kıyma kavrulduktan sonra yağı ve doğranmış soğan, sarımsak ve biberleri ekleyin. Bu malzemeler de kavrulduktan sonra doğranmış maydanozu ve şekeri karıştırarak altını kapatın, soğumaya bırakın.

2 yumurta, 1 bardak yoğurt ve yarım çay bardağı sıvıyağı bir çukur kabın içinde karıştırın. Bu malzemeyi hem böreğin içine hem de fırına vermeden önce üstüne süreceğiz.

Yufkaları 4e bölün. Daha küçük börekler isterseniz 8e bölebilirsiniz. Az önce hazırladığınız sıvı malzeme ile içini ıslatın. Geniş kenarına hazırladığınız kıymalı harçtan 1 yemek kaşığı koyarak kenara paralel olacak şekilde yayın. Daha sonra tüm yufkayı rulo halinde kıvırmaya başlamadan önce kıymalı malzemenin koyduğunuz baş kısmın 2 ucunu iki kenarını içe doğru hafifçe kıvırın. Malzemenin dışarı akması önlenmiş olur. Ruloyu da soldan sağa veya sağdan sola olmak üzere içe doğru kıvırarak son şeklini verebilirsiniz.

Börekleri bu şekilde hazırlayarak hafifçe yağlanmış tepsiye dizin. Arzu ederseniz yağlı kağıt üstüne dizebilirsiniz.

Fırınınıza göre 150 veya 170 derecede 35 dakikada pişecektir. Böreklerin altının ve üstünün kızarmış olması gereklidir.

Afiyet olsun.

Gece Mavisi Fatoş

23 Ağustos 2009 Pazar

VEFA

VEFA

“Vefa” dedi Fatoş…

“Tamam” dedim. Lugatımda bold yazılı kelimelerden biri o. Açtım baktım; kafasını Kemalettin Tuğcu kitabından kaldırmış çocuk gibi bakıyor melun melun.

‘Vefa’nın o duygusal çocuk bakışına kanmamayı başaracağım. Tozunu alıp, içine bakacağım:

İyilik yapmakla başlıyor hikaye…

Ama ‘içten gelerek’ yapılıyor iyilik.

Sonra?..

Gün oluyor, devran dönüyor…

O iyiliğin karşılığı talep ediliyor.

Ödeşme!

Vefa… bir çeşit kredi…

‘İçten gelerek’ yapılmış iyiliğin gün gelip de karşılığının ödenmesi.

Ödemezsen ne olur? Vefasızlık…

Dünya artık o kadar hızlı dönüyor ki… Kimse, ne zaman ve ne şekilde geri döneceğini bilmediği bir iyiliği ‘içinden gelerek’ yapmak istemiyor. Düzen böyle, yoksa çemberin dışında kalırsın!..

Benim gibi 40’larını yaşamakta olan biri için bu hız biraz fazla canlar… Ben o hızlı rüzgarları almayan bir kuytuda, çemberin de epeyce dışında, Kemalettin Tuğcu okuyan çocuğun bakışlarından etkilenmeye devam etmek istiyorum. İzninizle…

Kaynamış, demlenmiş, dinlenmiş dostlukların verdiği güveni; hangi kredi, hesap-kitap yada anlaşma verebilir ki? Di mi Fatoş?

En iyi yatırım için çok uzun vadeli dostluklarda kalın canlar.


Şimdilik sevgi ile kalın,


Sade Denizler

DEDEM VE BEN

BENİM DEDEM

İlk tanıdığım adamdı dedem.

İlk sevdiğim adam…

Ben ve kardeşlerim ela gözlerinin içine bakıp kaç değişik renk benek olduğunu sayardık çocukken. Sarı, turuncu, koyu yeşil, kahverengi noktacıklar vardı gözlerinde. Ben böyle rengarenk göz görmedim başka kimsede.

Burnunun ucu sanki hafifçe cama dayanmış gibi düzdü. Yukardan aşağıya gelir gelir, ucunda bir düzlük. Böyle burun da görmedim hiç kimsede.

Sakalını taramak için kavga ederdik. Hiç birimize kıyamaz, sakalını bölüm bölüm taratırdı. Bu defa da ortadaki beyazlamış bölüm için kavga ederdik. O sakal bir saat taranırdı. Bir dizde iki çocuk, diğerinde iki. Tarak bir birinin elinde, bir ötekinin. Nasıl sabırla severdi bizi…

Cuma günleri çarşıya camiye giderken çok şık giyinir, köstekli saatini, fötr şapkasını takar, acayip yakışıklı olurdu. Bir tek sürdüğü kokuyu beğenmezdim… Onu sürmediği zamanlar (yani diğer günler) dedem dedem kokardı. İşte o güzeldi.

Bana, kız kardeşlerime örgü örmeyi o öğretti. Kalık yünlerden upuzun şeritler örerdik. Babaannem de onları büker, diker, paspas yapardı. Dikiş makinesinde giysilerinin tadilatını kendisi yapardı dedem. Dizleri eskimiş pantolonlarını diz üstünden keser, aşınmış bölümü bacağın arka tarafına gelecek şekilde yeniden dikerdi. Yeleklerine ihtiyacına göre bir sürü cep diker, yama yapar, eskiyen manşetleri değiştirirdi. Bir defasında bana mavi bir etek bile dikmişti.

Sizin hiç böyle bir dedeniz oldu mu? Hem de Karadenizli…

Babam gurbette. Çoğu arkadaşımınki de öyle. Biz dedemin Çayeli’ndeki kocaman bahçeli, kocaman evinde halalar, amcalar, yengeler, kuzenler bir sürü kişi bir arada yaşardık.

Sinide ortaya konan yemekten hep beraber yerdik. Karnımın ne kadar yemekle doyduğunu, 9 yaşında İstanbul’a taşındığımızda, ayrı tabaklardan yemeye başladığımızda öğrendim. Herkesle birlikte yiyince ne kadar yediğini göremiyor ki insan… Yada meyveyi ağacın dalına tüneyerek yiyince… Ne bileyim kaç dal kiraz yediğimi…

Kocaman bahçedeki kocaman kiraz ağacının dalındaki uzun salıncak denize doğru giderdi. Bir de bahçenin patika yoluna doğru giden elma ağacındaki salıncak vardı. Denize doğru gidende sallanmak çok keyifliydi. Denizin hemen dibinden başlayan dağın eteklerini geçince bir an sadece deniz görünürdü, uçuyormuş gibi…

İşte bu kocaman eğlenceli evin reisi dedemdi.

Benim okuldaki velim de dedemdi haliyle…

Dedem ilkokul kaydım için elimden tuttu, beni okula götürdü. Evimize (nispeten) yakın olan okul (yürüyerek 15 dakika), o sene açılıyordu. Müdürün odasına girdik. İkimiz de heyecanlı. Müdür sordu, dedem cevapladı. Dedem sordu, müdür cevapladı.

İşlemler bitti.

Müdür:

-Hayırlı olsun. Çocuğun numarası 9, dedi.

Dedem nasıl sinirlendi. Başladı söylenmeye:

-Olmaz müdür bey. 9 zor. Çocuk nasıl ezberlesin bunu? Yuvarlak hesap bir numara verin 10 olsun mesela.

Müdür çok güldü. Dedemi ikna edemedi ama dedem sonunda vazgeçmek zorunda kaldı. Kapıdan çıkarken bir baba-kız girdi içeri. O kız üç sene boyunca sınıf arkadaşım oldu. O kızın hem adı, hem numarası çok güzeldi: Adı Güneş, numarası 10.

Okul açıldı. İlk zamanlar dedem beni her gün okula kadar götürüyordu. Çantamı taşıyor, sıramın altına bile yerleştiriyordu.

Bir iki gün sonra okula giderken dedem, koca bir çivi ve çekiç de aldı yanına. Sıramın dış kısmına çaktı o çiviyi. Çantamı da astı bir güzel. Meğer çantamı kucağıma alıp içinden kitap falan çıkarırken zorlandığımı görmüş.

Bir tek benim sıramda çividen askı vardı. Ben çantamı hep oraya astım.

Sizin hiç böyle dedeniz oldu mu? Benim oldu.


Sade Denizler

16 Ağustos 2009 Pazar

Kızım Ingiltere'den döndü

Kızım İngiltere’den Döndü

“15 yaşında kızı İngiltere’ye gönderiyorsun da ne oluyor?” diye merak ediyorsanız eğer, hiçbir şey olmuyor canlar. Yani bizimki için öyle oldu. Dediler ki, karşılarken büyümüş gelecek sana, olgun gelecek, falan filan. Hayır efenim, ben paketi gönderdiğim şekilde aynen teslim aldım. Bir tek kafasına yeni aldığı kurdaleli toka yabancıydı.

İngilizcesine bu 5 haftanın katkısını ben ölçemem ama diğer hal ve davranışlar aynen sabit.

Bu belki de iyidir. Çocuk bu operasyonla gerçekleşecek değişimleri daha evvel halletmişse yani. Zaten olgun bir çocuktan ekstra olgunluk beklemek olmazdı belki de. Ee Allah için olgun kız benimki.

O ve arkadaşları sağ salim gittiler, döndüler. Onlar hedefledikleri şeyleri gerçekleştirdiler. Bundan sonrası için yeni ufuklar planladılar bile. Bu kısım tamam.

Daha ne olsun diyeceksiniz… Ayıptır söylemesi benim kız yatağını toplamaz, çamaşırını kaldırmaz. Dağınıktır, galiba biraz da pasaklıdır. Evden bir çıkışı vardır; saç, baş, kıyafet süper. Ama arkasında bir oda ve banyo bırakır… Ahh… Birden Sezen Aksu dinleyesim geldi…

Benim işte bu konularda biraz umudum vardı. Üç gün bekledim odasının ortasında açtığı bavulları ne yapacak diye. Vallahi hiçbir şey yapmadı! Ben yıkadım, kaldırdım, yerleştirdim, geberdim! İngiltere’ye giderken kafasında gönderdiğim saçları bile saç fırçasından ben temizledim…

Bana İngiltere resimlerini gösteriyor. Orada odası bir düzenli. Giysiler askılara asılmış tek tek. Her şey derli toplu. Her gün erkenden okula da gitti, gecelere kadar arkadaş buluşmaları, şehirlerarası alıveriş yolculukları da yaptı… Ama yine de tertipli olmayı becerebildi.

Yani diyeceğim o ki, sevgili küçük kız anneleri, siz anladınız ne yaparsanız ileride ne oluyor diye. Büyük kız anneleri, inşallah sizler zamanında benim gibi davranmamışsınızdır prensesinize.

Ama yine de bu macera onun tek başına yaban ellerde ve benim de onsuz kendi yoluma devam edebildiğimizi test etmemizi sağladı. Bu da iyi bir kar sayılır, değil mi?

Sevgiler,

Sade Denizler

4 Ağustos 2009 Salı

Selimiye / Marmaris

Odamdan deniz manzarası
Kahvaltı ve yemek masamız ( Seray Pansiyon ) Selimiye - 1
Selimiye - 2
Selimiye - 3
Selimiye - 4

Merhabalar:),

Şu anda bir geceyarisi Marmaris / Selimiye'de Ada pansiyon'da kaldigim odanin önünde bir taraftan denizi seyrediyor bir yandan yazı yazıyorum. Ağustos böcekleri ve uzaktan denizden gelen bazı hoş sesler var. Yazı yazdığım için balkonda ışık yakmak zorunda kaldim, ışığı kapatınca nefis bir gökyüzü manzarası beni bekliyor.

Hep duyuyorudm burayı ve uzun zamandır gelmek istiyordum, ancak gelebildim. Burası havanın, denizin çok güzel olduğu ve herşeyden önemlisi yerli halkın çok cana yakın, misafirperver olduğu, insanlığın unutulmadığı bir yer. Büyükşehrin ya da başka birşeyin çarkına kapılıp insan olduğunuzu unuttuysanız ve burada yaşamaya karar verdiyseniz sizi de kendilerine benzeteceklerinden emin olabilirsiniz. :)

Buraya ya kendi aracınızla ya da Marmaris'ten minibüsle gelmeniz gerekiyor. Marmaris'ten günde sadece 6-7 kez sefer var. Bu nedenle herkesin fazla gelmediği ve rağbet etmediği bir yer.
Özünü korumasını da buna borçlu bence.

Eğer Selimiye'ye ve/veya Ada pansiyona gelmek isterseniz, bana mail yollayin, ben size bildiğim iletişim numaralarını verebilirim. Ada pansiyonun internet sitesi önümüzdeki sezona hazır olacakmış.

Herkese huzurlu, mutlu ve keyifli günler dilerim.

Sevgilerimle,


Gece Mavisi
Fatoş